İsrail ve İran arasındaki gerilim, Ortadoğu siyasetinde kalıcı bir fay hattına dönüşmüş durumda. Bu çatışma uzun yıllardır ideolojik söylemler, nükleer faaliyetler ve bölgesel vekil güçler üzerinden devam ediyor. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu mücadelenin sadece bir “rejim değişikliği” hedefiyle açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu gösteriyor. Asıl mesele, bölgesel hâkimiyet ve jeopolitik üstünlük mücadelesi. İran, sahip olduğu stratejik konumla Orta Doğu'nun merkezinde yer alıyor. Hazar Denizi'nden Umman Denizi'ne, Akdeniz'den Kızıldeniz'e kadar uzanan geniş etki alanı, ülkeyi enerji ticaretinin, lojistik hatlarının ve yeni küresel projelerin merkezine yerleştiriyor. İran'ın Hürmüz Boğazı üzerindeki kontrolü, dünya petrolünün yaklaşık %20'sinin geçtiği bir noktada onu küresel enerji güvenliğinde kilit aktör haline getiriyor. Bu durum, yalnızca ABD'yi değil; İsrail'i de doğrudan etkiliyor. İsrail, Körfez ülkeleriyle geliştirdiği ticaret yolları ve enerji projeleriyle bölgede etkisini artırmak isterken, İran'ın varlığı bu hedeflerin önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Ayrıca Türkiye'nin de aktif rol oynadığı “Yeni İpek Yolu” ve “Kalkınma Yolu” gibi projeler, İran ve Türkiye'yi aynı jeopolitik hatta buluşturuyor. İsrail'in İran'a karşı sert tutumunu sadece ideolojik farklılıklarla veya İran rejiminin söylemleriyle açıklamak bu bağlamda eksik kalır. Esas mesele, Ortadoğu'nun enerji yollarını, limanlarını ve geçiş koridorlarını kimin kontrol edeceği. Bu nedenle, yaşanan krizlerin arkasında bir coğrafyayla hesaplaşma gerçeği daha baskın. Yeditepe Üniverstesi Öğretim Üyesi Doç. DR. Furkan Kaya değerlendirdi.